AİHM İÇTİHATLARI IŞIĞINDA BİR PARTİ KAPATMA DAVASININ İNCELENMESİ

Türkiye, 1987 yılında AİHS’nin bireysel başvuru hakkını tanımış ve sözleşmeyi Anayasa md.90 gereğince iç hukukun bir parçası olarak kabul etmiştir. 1990 yılında da AİHM’nin zorunlu yargı yetkisini tanımış ve mahkemenin verdiği kararlar Türkiye için bağlayıcı duruma gelmiştir.

AİHS’nin 11. maddesi ile örgütlenme hak ve özgürlüğünü düzenlemekte ve “Herkes…dernek kurmak, ayrıca çıkarlarını korumak için…sendikalar kurmak…haklarına sahiptir.”demektedir. Bu hak ve özgürlük ancak 11. maddenin 2. fıkrasında sayılan “ulusal güvenlik”, “kamu güvenliği” ve “başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması” sebepleri ile kısıtlanabilir.

Özgürlük ve Demokrasi Partisi’nin, devletin kapatma kararında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9., 10., 11. ve 14. maddelerinin ihlal ettiği gerekçesiyle açtığı davada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi şu tespitlerde bulunmuştur:

“AİHM, ÖZDEP’in “seçim hakkına sahip kişiler tarafından seçilen demokratik bir meclisin oluşturulması, Kürt sorununa uluslararası sözleşmelere harfiyen riayet eden barışçı ve demokratik bir çözümü savunması, halkların bağımsızlık ve özgürlük için verdiği haklı ve meşru mücadelede halkı desteklemesi” gibi belli siyasi taleplerde bulunduğunun mahkeme tarafından tespit edilmesine rağmen, demokrasi kurallarını çiğnemeye teşvik edecek herhangi bir husus tespit edememiştir.

Anayasa Mahkemesi’nin ÖZDEP programında belirtilen “Türk ve Kürt halklarını kapsayan bir sosyal düzen, ulusal ve dini azınlıkların kendi kaderini tayin etme, Türk ve Kürt halkları kapsayan bir sosyal düzen kurma” ifadelerini azınlık oluşturma ve devletin bölünmez bütünlüğüne aykırı davranma görüşüne AİHM katılmamaktadır. AİHM bu ifade ayrılmaya teşvik amacına değil, demokratik bir şekilde iade edildiğine yönelik değerlendirmektedir. Bu nedenle ÖZDEP sadece ifade özgürlüğünü kullanması nedeniyle cezalandırılmıştır.

AİHM, halkın bir kısmının durumunun görüşülmesini istemesi ve bunu demokratik kurallara uygun olarak çözmek üzere ulusun siyasi hayatına katılmak istemesi nedeniyle bir siyasi grubun engellenmesi için herhangi bir meşru sebep görmemektedir.

AİHM, mevcut davada söz konusu müdahalenin radikal olduğuna işaret etmektedir.

Hükümet, ÖZDEP’in Türkiye’de terörizmden kaynaklanan sorumlulukta pay sahibi olduğunu belirtmiş fakat partinin herhangi bir önemli faaliyet yapmak için çok kısıtlı bir zaman içinde anılan durumun nasıl oluştuğunu açıklamakta başarısız olmuştur.”(Bkz. ÖZDEP-Türkiye(23885/94), paragraf  37-48)

Belirtilen bu sebeplerle AİHM verilen ÖZDEP kapatma kararının “amaçlanan meşru hedef ile orantılı” olmadığı için AİHS’nin 11. maddesinin ihlal edildiğini tespit etmiş ve devletin tazminat ödemesine hükmetmiştir.

AİHM, verdiği ÖZDEP kararının 11. maddeye uygunluk sorununu şu şekilde ele almıştır:

  1. Müdahalenin mevcut olup olmadığı

AİHM, ÖZDEP’in kapatılması davasında dernek kurma özgürlüğüne müdahalenin olduğunu kabul etmektedir.

2. Müdahalenin meşru olup olmadığı

Anılan müdahalenin, kanun tarafından düzenlenmesi, md. 11/2’de belirtilen meşru amaca yönelik olması ve bu amaçların demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olması gerekir.

  • Kanunlar tarafından öngörülme
  • Anayasa Mahkemesi’nin verdiği ÖZDEP kararının Anayasa ve SPK 79., 81. ve 89. maddelerine dayalı olması müdahalenin “kanunlar tarafından öngörüldüğünü” gösterir.

    • Meşru amaç

    AİHM, ÖZDEP kapatılmasında izlenen meşru amaçlardan en azından birinin ülke bütünlüğü dolayısıyla “milli güvenliğin” korunması amacına yönelik olduğu görüşündedir.

    • Demokratik toplum düzeninin gerekleri

    AİHM, ÖZDEP davasında 11. maddenin 10. madde ile birlikte değerlendirilmesi gerektiği kanısındadır. AİHS md. 10’da düzenlenen ifade özgürlüğü sadece zararsız veya etkisiz sözler için değil, aynı zamanda kırıcı, zararlı ve şok edici fikir, görüş ve sözler için de geçerlidir.

    Demokrasi, düşünceyi ifade özgürlüğü üzerinde yeşerten ve büyüten bir şeydir. Siyasi bir grubun ülkedeki belli bir nüfusun sorununu açıkça görüşülmesini istemesi ve demokrasinin gereklerine uygun hareket ile herkesi memnun edecek çözümler bulmak üzere siyasi hayata girmesini engellemek haklı olamaz (Bkz. ÖZDEP-Türkiye(23885/94), paragraf  44). Bu bakımdan AİHM, ÖZDEP’in temsil ettiği kesimin haklarını tüzük ve programda dile getirdiği görüşler ile savunmasını ve çözüm üretmek istemesi sebebiyle kapatılmasını demokratik düzenin gereği olarak görmemektedir. Bu yönde verilen kapatma kararını radikal, orantısız ve ağır bir karar olarak nitelendirmektedir.

    AİHM siyasi partilerin md.11’de sayılan kısıtlama sebeplerine dayanılarak kapatılabilmesi için kapatma sebebinin somut olgularla ispatlanması şartını aramaktadır. AİHM, ÖZDEP’in tüzük ve programında ülke toprakları bütünlüğüne, ulusun bölünmez bütünlüğüne ve ulusal güvenliğe aykırı somut veriler göremediği için Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararın ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi görüşündedir. Anayasa Mahkemesi’nin yasaklayıcı normları geniş yorumlamanın aksine, AİHM 11. maddede belirtilen sınırlama sebeplerini siyasi partiler söz konusu olduğunda dar yorumlamaktadır. Sadece inandırıcı ve haklı somutlar partilerin örgütlenme özgürlüğünü kısıtlayabilir.

    AİHM siyasi parti eylemlerinin “şiddeti savunma veya şiddeti teşvik edip kışkırtma niteliğinde olmadıkça” demokrasinin temel ilkeleriyle çelişmeyeceğini açıklamıştır. Yani AİHM, şiddete başvurmadan toplumun bir sorunun açık bir şekilde ifade eden ve çözüm üreten ÖZDEP’in kapatılmasını demokratik toplumda kabul edilemeyecek bir yaklaşım olarak görmektedir.

    AİHM, ÖZDEP’in Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılmasına ilişkin görüşleri için de benzer gerekçelerle laikliğe aykırılığın oluşmayacağı kanaatindedir. Mahkeme, anılan siyasi partinin projesinin devletin var olan yapısı ve ilkeleriyle uyumlu olmaması demokratik kuralları ihlal ettiği anlamına gelmez. Hatta demokrasiye zarar vermemek kaydıyla bir devletin mevcut düzenleme şeklini sorgulayanlar da olabilir (Bkz. ÖZDEP-Türkiye (23885/94), paragraf 41). Bu bakımdan ÖZDEP’in tüzük ve programında yer alan “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü” ve “laiklik” ilkelerine aykırılık olarak görülen görüşleri ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmelidir.

    tr_TRTurkish