TAŞINMAZIN TAHLİYESİ DAVASI YARGITAY KARARLARI

  1. Hukuk Dairesi 10.06.2021 tarihi, 2020/596 E. , 2021/4954 K.

“…Bilindiği üzere, kira sözleşmesinin geçerliliği herhangi bir şekil koşuluna bağlı tutulmamış, sözlü olarak da yapılabileceği kanun koyucu tarafından kabul edilmiştir. Öte yandan kira ilişkisi, kişisel borç doğuran bir sözleşme türü olup, taşınmazın mülkiyetinin el değiştirmesi ile ilgili değildir. TBK’nin 310. Maddesi hükmüne göre kiralananın mülkiyetinin kiralayan malik tarafından üçüncü kişiye devri ile birlikte, kiralayan ve kiracı arasındaki kira sözleşmesi tüm hak ve borçları ile birlikte yasa gereği kendiliğinden yeni malike geçer. Taşınmazın başkasına satılması, kiracının kişisel hakkını ortadan kaldırmaz. Davacının mülkiyet hakkına dayalı olarak elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davası değil, 6570 sayılı Yasa hükümleri uyarınca kiralananın tahliyesi ve kira alacağı davası açması gerekmektedir…’’

…………………..

  1. Hukuk Dairesi 22/06/2021 tarih, 2021/3533 E. , 2021/6986 K.

“…Geçerli olan bir kira sözleşmesi ya tarafların birbirine uygun fesih bildirimi ile ya mahkeme kararı ile ya da kiralananın yok olması ile sona erer… Somut olayda davacı, kiralananın kilidinin değiştirilmek suretiyle taşınmaza girişinin engellendiğini iddia ederek durumu gerekli adli birimlere bildirdiğini belirtmiş, davalı ise kiralananın geçerli tahliye taahhüdü gereğince rızaen boşaltıldığını savunmuştur.
Bu durumda, mahkemenin, açığa imza atılması halinde açığa imza atanın sonuç ve işlemlerine katlanması gerekeceği tespitinde bir usulsüzlük bulunmamakla birlikte, tahliye olgusunun tahliye ilamına bağlanmadığının anlaşılmasına göre; tahliyenin taraf iradeleri ile gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda tarafların tüm delilleri toplanarak, gerekli savcılık ve ceza dosyaları da incelenmek suretiyle bir değerlendirme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir….’’

…………………..

  1. Hukuk Dairesi 20/01/2021 tarih, 2020/11482 E. , 2021/228 K.

“…kiraya veren durumunda olmayan malikin de dava açabileceği içtihaden kabul edilmiştir. Kiralanan paylı mülkiyete konu ise pay ve paydaş çoğunluğunun sağlanması suretiyle davanın açılması ve sözleşmeyi sona erdirecek fesih ihtarnamesinin yine dava açılmasındaki usullere uygun şekilde pay ve paydaş çoğunluğunca keşide edilmesi gerekmektedir.
Bu çerçevede yapılan incelemede; dava konusu taşınmaza ait olduğu konusunda uyuşmazlık bulunmayan tapu kayıt örneğinin incelenmesinde taşınmazın paylı mülkiyete konu olduğu, dayanak ihtarın ise sadece davacılardan paydaş … tarafından keşide edildiği, bu durumda pay ve paydaş çoğunluğu sağlanmadan keşide edilen ihtarın akti feshi hukuki neticesini doğurmayacağı; öte yandan söz konusu ihtarın da sözleşmede kararlaştırılan süre içinde davalıya tebliğ ettirilmediği göz önüne alınarak Mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, bu husus bozmayı gerektirmiştir….’’

……………………

  1. Hukuk Dairesi 15/12/2020 tarih, 2020/10723 E. , 2020/7822 K.

“…Davacı sözleşmenin 13/2.maddesi uyarınca fesih ve cezai şarta ilişkin alacak talebini akde aykırılık nedenine dayandırmıştır. Kira akdinin sona erme sebepleri ve akdin feshinin biçim ve koşulları 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 327 vd. maddelerinde sınırlı sayıda ve emredici şekilde düzenlenmiştir. Akdin feshi için bu maddelerde yer alan koşulların bulunması tek başına yetmez. Ayrıca bu konuda tahliye talebinin ilama bağlanmış olması gerekir. Emredici hukuk kurallarına aykırı düzenlenmiş tahliye şartı geçersiz olduğu gibi, bu şarta bağlı olarak öngörülen cezai şartta geçersizdir.
Somut olayda, davacı tarafından sözleşmenin akde aykırılık nedeniyle tek taraflı olarak feshine karar verilmiş ise de bu kararın her hangi bir ilama bağlanmadığı anlaşılmaktadır. Mahkeme kararı ile tahliye ilamı alınmadığı sürece akdin sözleşmede belirlenen tarihten önce sona erdiğinden söz edilemez ve dolayısıyla feshe dayalı olarak davalıdan cezai şart istenemez….’’

………………………

  1. Hukuk Dairesi 03/06/2020 tarih, 2020/237 E. , 2020/2631 K.

“…Kira ilişkisini ve kira bedelini ispat yükü kiraya verene, kira bedelinin ödendiğini ispat yükü ise kiracıya aittir. Davaya dayanak sözleşmenin hususi şartlar 5. maddesinde, artış oranı belirtilmediğine göre bu artış şartı belirli ve muayyen olmadığından geçerli değildir. Sözleşmede kira artış oranı bulunmadığından mahkemece yazılı kira sözleşmesi uyarınca kira bedelinin hesaplanması gerektiği; ancak davalı kiracının akit başlangıcından kısa süre sonra davacının talebi üzerine iyi niyetli olarak 2014 yılı Ocak ayından itibaren artış yaparak kira bedellerini ödediği, davacının da ödemelere karşı çıkmadığı görülmektedir.
Somut olayda; Kira sözleşmesinde kira artış oranı bulunmadığından kiracının kabul edip ödediği kira miktarı esas alınarak yapılan hesaplamada, takibe konu kiralardan 2014 yılı Eylül, Ekim, Kasım, Aralık ayları için aylık kira bedeli 2.914 TL yerine ödenen 2.650TL; 2015 yılı Ocak, Şubat, Mart, Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım, Aralık ayları için aylık 3.141 TL yerine ödenen 2.914 TL , 2016 yılı Ocak, Şubat, Mart, Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz ayları için ise ödenen kira bedeli 3.141 TL’dir. Kiracının kabulünde olan ödediği bu miktarlar banka makbuzu/dekontlar ve bilirkişi raporu ödeme cetveli kısmıyla sabittir. Kiraya veren talep ettiği kira bedelini ispatlayamadığından davalının
takip tarihi itibariyle kira borcu bulunmamaktadır. Kira bedellerinin tamamının ödendiği belirlenmiş olup temerrüt olgusu gerçekleşmediğinden sözleşmedeki muacceliyet şartının da gerçekleştiğinden söz edilemez. Bu durumda Mahkemece, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir….’’

………………….

  1. Hukuk Dairesi 06/02/2020 tarih, 2019/5345 E. , 2020/937 K.

“…Davaya esas 01.05.2000 başlangıç tarihli ve bir yıl süreli kira sözleşmesinin varlığı hususunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamakta olup sözleşmede davalı … ve dava dışı …’in kiracı olarak yer aldığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar Mahkemece, davaya dayanak kira sözleşmesinde kiracı olarak davacı … ve dava dışı …’in yer aldığı, bu bakımdan kiracılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmasına rağmen davanın kiracılardan sadece … aleyhine açıldığını ancak bu eksikliğin sonradan giderilemeyeceği, İzmir 10. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen dava dosyasında her iki kiracı tarafından açılmayan davanın reddine
karar verilmesi gerektiği…’’

……………………

  1. Hukuk Dairesi 22/01/2020 tarih, 2019/3110 E. , 2020/534 K.

“…Kural olarak, kira ilişkisinin varlığını, başlangıcını ve aylık kira bedelinin ne kadar olduğunu ispat külfeti kiraya verene, kiracı tarafından kabul edilen kira bedelinin ödendiğinin ispat külfeti ise kiracıya düşer. Talep edilen yıllık kira miktarı HMK’nın 200. maddesi uyarınca belirlenecek senetle ispat sınırının üzerinde ise kiraya veren kira bedelini yazılı belge ile kanıtlamak zorundadır. Yazılı delille kanıtlanmadığı takdirde ise kiracının kabulünde olan miktar esas alınmalıdır.
Davacılar, murisleri ile köy tüzel kişiliği arasında kira sözleşmesi olduğunu iddia etmişler, tanık olarak dinlenen muhtar da köy tüzel kişiliği adına kira sözleşmesi yaptığını kabul etmiştir. Toplanan delillere ve imzası inkar edilmeyen köy muhtarlığı karar defteri kapsamına göre davacıların murisi … ile … Köyü muhtarlığı arasındaki kira ilişkisinin varlığı ve davalı muhtarlık tarafından bu yerin 19/11/1990 başlangıç tarihli 9 yıl süre ile kiralandığı sabittir…’’

………………………

  1. Hukuk Dairesi 16/01/2020 tarih, 2019/6077 E. , 2020/275 K.

“…Türk Borçlar Kanunu’nun 315. maddesi hükmü uyarınca temerrüt nedeniyle tahliyeye karar verilebilmesi için istenen kira parasının veya kapsamı Türk Borçlar Kanununun 341.maddesinde belirtilen yan giderin muaccel (istenebilir) olması, kira bedeli ile yan giderin verilen yasal sürede ödenmemiş bulunması ve ihtarnamede verilen süre içerisinde kira parasının ödenmemesi halinde akdin feshedileceğinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
Olayımıza gelince; Kiracı olduğu hususunda ihtilaf bulunmayan davalı …’a TBK 315 maddesi
kapsamında temerrüde düşüren bir ihtarname bulunmamasına rağmen, davalı …’a hitaben keşide edilen Bursa 22. Noterliği’nin 27.07.2012 tarih ve ….. yevmiye numaralı ihtarname esas alınmak suretiyle davalı …..’ın kiralanandan tahliyesine karar verilmesi hatalıdır ….’’

…………………..

  1. Hukuk Dairesi 24/12/2019 tarih, 2019/5939 E. , 2019/10515 K.

“…Somut olayda; kiraya verenin kiracıya gönderdiği temerrüte dayanak ödeme emirlerinde, talep edilen kira parasının otuz gün içinde ödenmesinin yazılması ve bu süre içinde de ödeme yapılmış olması nedeniyle temerrüt olgusunun gerçekleştiğinden söz edilemez. Ancak, davacı ile davalı arasında uyuşmazlık bulunmayan, 10/06/2012 başlangıç tarihli bir yıl süreli kira sözleşmesi ve kiralananın çatısız iş yeri olması niteliğine göre, davalı aleyhine süre bitimine dayalı işbu davanın 13/06/2013 tarihinde açılmasında bir usulsüzlük bulunmamaktadır. Mahkemece bu durumda, davacı tarafından süre bitimi nedenine göre süresinde açılan davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru değil ise de sonucu itibariyle doğru olan kabule ilişkin hüküm yönünden yeniden yargılama yapılması gerekmediğinden, gerekçenin düzeltilerek onanması HUMK 438/7. maddesi gereğidir…’’

………………….

  1. Hukuk Dairesi 07/11/2019 tarih, 2019/2642 E. , 2019/8926 K.

“…Dairemizce, kiracının taşınmazı fiilen tahliye edip anahtarları teslim ettiği tarihe kadar işleyen kira bedellerinden sorumlu olduğu; mahkemece davalı kiracının, takip tarihinden önce taşınmazı tahliye edip etmediği tespit edilerek takip tarihinden sonra tahliye etmiş olması halinde en fazla takip tarihine kadar işleyen kira bedeline hükmedilmesi yönünden hükmün bozulmasına karar verilmiştir….’’

…………………….

  1. Hukuk Dairesi 16/10/2019 tarih, 2018/7362 E. , 2019/8010 K.

“…Davacının, aleyhine hükmedilen vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; Karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T gereğince, konusu para olan veya para ile değerlendirilebilen davalarda vekalet ücreti, nispi tarifeye göre hesaplanır. Davanın tamamen veya kısmen kazanılması ya da reddedilmesi halinde ise, nispi vekalet ücreti kabul ya da reddedilen müddeabihin değeri üzerinden hesaplanır. Mahkemece reddedilen 10.000TL yönünden 1.200TL nispi vekalet ücreti takdir edilmesi gerekirken, fazla miktarda vekalet ücretine hükmedilmesi hatalı olmuştur.….’’

……………………

  1. Hukuk Dairesi 07.10.2019 tarih, 2019/2319 E. , 2019/7498 K.

“…kararlaştırılan cezai şart miktarının, borçlunun ekonomik yönden mahvına sebebiyet verecek derecede yüksek olduğunun belirlenmesi halinde, cezai şarttan makul oranda indirim yapılabileceği Yargıtay uygulamalarında kabul edilmektedir. Ne var ki, bu şekilde bir indirime gidilebilmesi için borçlunun ekonomik durumu yönünden ayrıntılı bir inceleme yapılması ve kararlaştırılan cezai şartı ödemesinin ekonomik yönden mahvına sebep olup olmayacağı hususunun belirlenmesi gerekmektedir.
Hal böyle olunca, mahkemece; kira sözleşmesinin 2886 sayılı Kanunun 75. maddesi gereğince süre bitimi itibariyle sona erdiği, tarafların hür iradeleri ile kararlaştırdıkları sözleşme şartlarının geçerli olduğu , ne var ki tacir olan davacı kiracının cezai şart bedelinin ekonomik mahvına sebep olacağını ileri sürdüğü nazara alınarak ; TBK’nın 182/son maddesi gereğince davacıya ait tüm ticari defter ve kayıtlar ile belgeler getirtilip, ticari defter ve kayıtları, bilançosu ve ekonomik durumunu etkileyen diğer unsurlar üzerinde bilirkişi incelemesi yapılması, yapılacak inceleme sonucunda talep edilen cezai şart bedelinin, davacının ekonomik açıdan mahvına sebebiyet vereceğinin anlaşılması halinde, cezai şarttan makul bir oranda indirim yapılarak , hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken; eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir…’’

…………………..

  1. Hukuk Dairesi 23.09.2019 tarih, 2017/10622 E. , 2019/6954 K.

“…Kiracı, sözleşme süresine veya fesih dönemine uymaksızın kiralananı erken tahliye ettiği durumda; kural olarak Türk Borçlar Kanununun 325. maddesine göre, anahtar teslim tarihine kadar kira bedelinden, anahtar teslim tarihinden itibaren ise kiralananın aynı şartlarda kiraya verilebileceği makul süre kira bedeli ile sorumludur.
Bu itibarla mahkemece,davalıların tahliye tarihi olan 21.12.2013 tarihinden itibaren belirlenecek makul süre kira bedelinden sorumlu oldukları kabul edilerek makul süre kira bedelinin belirlenmesi noktasında, taşınmaz mahallinde konusunda uzman bilirkişi marifetiyle keşif yapılarak, dava konusu taşınmazın aynı şartlarda ( tahliye tarihi itibariyle) ne kadar sürede yeniden kiraya verilebileceği hususunda, Yargıtay,mahkeme ve taraf denetimine elverişli bilirkişi raporu alınmak ve taleple bağlılık ilkesi de gözetilmek suretiyle makul süre için kira tazminatının hesaplanması suretiyle sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken,eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş,bozmayı gerektirmiştir.….’’

………………….

  1. Hukuk Dairesi 11/09/2019 tarih, 2019/3672 E. , 2019/6569 K.

“…O halde, somut olayda, uyuşmazlık kira sözleşmesi hükümlerine dayalı olarak yönetim gideri ve emlak vergisi alacaklarının tahsili ve T.B.K’ nun 315. maddesine dayalı temerrüt nedeniyle tahliye istemine ilişkin olup kamu düzenine ilişkin kesin bir yetki kuralı olmadığına göre, mahkemece kendiliğinden yetkisizlik kararı verilemeyeceği ortadadır. Mahkemece; bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmaksızın doğrudan yetkisizlik kararı verilmesi usule ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir….’’

…………………….

  1. Hukuk Dairesi 10/09/2019 tarih, 2017/8442 E. , 2019/6422 K.

“…Davada dayanılan ve hükme esas alınan 26/08/2011 başlangıç tarihli ve yedi yıl süreli kira
sözleşmesi konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davalı tarafından, kiralananın sözleşmeye aykırı olarak devredilmesi nedeniyle kira sözleşmesinin feshine karar verilmiştir. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununda fesih ve tahliye sebepleri sınırlı şekilde gösterilmiş olup, kiraya verenin bu sebeplerden birine dayanmadan tek yanlı olarak sözleşmeyi feshedip tahliye isteme hakkı bulunmamaktadır. Davada, sözleşmenin feshi için gösterilen neden sözleşme şartlarına aykırı davranılmasıdır. Bu durum ancak akde aykırılık nedeniyle akdin feshi ve kiralananın tahliyesi davası açılmasını gerektirir. Akde aykırılık nedeniyle tahliye davası açma koşullarının bulunması durumunda bile mahkeme kararı ile tahliye ilamı alınmadığı sürece akdin sona erdiğinden söz edilemez.
Bu itibarla davacının taşınmazdaki kiracılığının devam ettiği gözetilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir….’’

……………………..

  1. Hukuk Dairesi 04/07/2019 tarih, 2017/8689 E. , 2019/6240 K.

“…Somut olayda; dava konusu tarlaların kiralanmasına yönelik taraflar arasında sözleşme yapıldığı konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Kira sözleşmeleri şahsi hak doğuran sözleşmelerden olduğundan kiraya verenin malik olmasına gerek yoktur. Taraflar arasındaki kira sözleşmesi, kiralananın vasfı itibari ile hasılat kirasına ilişkin olup, TBK’nun 362/2 maddesi gereğince, hasılat kirasına konu olan dava konusu taşınmazlara ait kira alacağının tahsili için en az 60 günlük ödeme süresi verilmesi gerekirken, davalıya akdin feshedileceğine dair süreli ödeme ihtarı gönderilmediği anlaşılmaktadır. Bu haliyle açılan davada, temerrüt koşullarının gerçekleşmediği göz önünde bulundurularak tahliye isteminin bu gerekçe ile reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş olması doğru değil ise de; sonucu itibariyle karar redde ilişkin olduğundan hükmün gerekçesinin düzeltilerek onanmasına karar verilmesi gerekmiştir….’’

……………………..

  1. Hukuk Dairesi 03.07.2019 tarih, 2017/9979 E. , 2019/6113 K.

“…Somut olayda, davacı açtığı bu davasında davalı ile aralarında kira sözleşmesi bulunduğunu belirtmiş olup, taraflar arasındaki uyuşmazlığın kira sözleşmesinden kaynaklandığı anlaşılmıştır. Dava, 05.10.2012 tarihinde 6100 sayılı HMK’nın yürürlüğe girmesinden sonra açıldığına göre görevli mahkeme Sulh Hukuk Mahkemesidir.
Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup, taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. Taraflar da yargılama bitinceye kadar görev itirazında bulunabilirler. Görev itirazı yapılmamış olsa bile re’sen mahkeme, ilk önce görevli olup olmadığını inceleyip karara bağlamalıdır.
Bu nedenle Mahkemece görevsizlik nedeniyle HMK’nın 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, bu yön gözardı edilerek davanın esası hakkında hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir….’’

Konuya ilişkin makalemizi okuyabilirsiniz.

Tahliye Taahhütnamesine ilişkin makalemizi okuyabilirsiniz.

tr_TRTurkish