Hukuk devleti, idare edilenlere hukuk güvenliği sağlayan, adaletli bir hukuk sistemine sahip bir devlet düzenini ifade eder. Böyle bir devlet düzeninde devlet ve hükümet tasarruflarının ve faaliyetlerinin hukukun üstünlüğüne dayanması, bir başka deyimle bütün bu işler ve faaliyetlerin (yasama, yürütme, yargı) hukuk denilen, aklın ve vicdanın süzgecinden geçmiş, devleti oluşturan toplumda uygulanmak üzere anayasa ve kanun metinlerinde yer almış hukukun yazılı ve yazısız kurallarına uygun olması gerekir. Devletin otorite yetkisini kullanan kişiler, birimler ve kurumlar var olan bu hukuk kuralları ile bağlıdır. Dolayısıyla otoritenin, bireylere karşı yapılan işlemlerde hukukun koyduğu sınırlar çerçevesinde hareket etmesi gerekir.
Hukuk devleti, otoritenin meydana getirdiği düzen ile özgürlükler arasında hassas dengenin korunmasını amaçlar. Düzen ve özgürlükler denilince, bundan ne sınırsız özgürlük ve düzensizlik getiren anarşi anlaşılır ne de katı bir düzen ile hürriyetlerin sınırlandığı dikta rejimi anlaşılır. Otorite ve özgürlükler arasındaki hassas dengeyi sağlayacak devlet biçimi hukuk devletidir. Bu suretle hukuk devletinde bireyler, demokratik düzen içinde seçmiş oldukları organlar aracılığıyla yönetilirler. Seçtikleri bu otoriteyi seçimler aracılığıyla denetler ve uygunluğunu tasdik ederler. Bu şekilde otoritelerin geleceği onun idare ettiği insanlar tarafından belirlenmiş olur.
Hukuk devletinin en önemli özelliği, devleti oluşturan toplumda hukuk düzeninin geçerli olması ve böylece toplumda bireylerin özgürlük içinde birlikte yaşamalarıdır. Bu ancak demokratik hukuk devletinin var olmasıyla sağlanabilir. Hukuk devletinin varlığının ve devamlılığının korunması, vatandaşlar ile onların tarafından seçilmiş, devletin otoritesini sağlayan kişilerin sorumluluğundadır. Bu sorumluluk otoritenin devamlılığı için önemli bir işlevdir.
Hukukun otoritesi, hukuk öznelerinin üzerinde otorite olması nedeniyle, pratik otorite çeşitlerinden birisidir. Hukukun otoritesi kavramı çerçevesinde hukuk, bireylerin davranışları üzerinde eylem sebepleri oluşturan standartlara koyarak toplumu organize etmeye çalışmakla pratik bir otorite görünümü arz etmektedir. Pratik otoritenin en önemli özelliği itaat edilmek için hak sahibi olduğunu iddia etmesidir. Yani hukukun otoritesi bir durumun sadece hukuk olarak ifade edilmesinden değil, onunla bir şekilde muhatap olacakların bu otoriteyi içerikten bağımsız bir şekilde kabul etmelerini gerektirir. Buna göre hukuk, yükümlülük getirici olarak itaat edilme hakkı iddia eder. Bu söylemler ışığında hukukun otoritesi kapsamında yükümlülük ve meşruluk meseleleri karşımıza çıkar. Bu iki mesele ile ilgili farklı görüşler vardır.
Yükümlülük ve meşruluk arasındaki ilişkide hangisinin daha öncelikli olacağı hususu tartışmalıdır. Yükümlülüğe öncelik verilmesi gerektiği tezini savunanlara göre, yükümlülük yalnız başına baskı unsuru için yeterli şartı sağlayamamasına rağmen gerekli şartı sağlamaktadır. Örneğin bir devlet, itaat görevi olmayanlara belli durumlarda güç kullanmak için iyi mekanizmalara sahip olabilir. Ama hukuk temel itaat yükümlülükleri için bir kaynak olmasaydı, hukuku güçle sürdürme politikaları gerekçelendirilmeyecektir. Kısacası bu tez sadece birilerinin menfaati için hak sahipliğinin, diğerlerine baskı yapmak için yeterli zemin sağlamış olmayacağını ileri sürer.
Meşruluk sorununa öncelik veren düşünürler ise, meşru olmayan bir rejime itaat yükümlülüğünün olup olmadığının belirsiz olacağı tezine dayanmaktadırlar. Buna göre adil olmayan otoriteye rıza gösterilse dahi yükümlülük doğurmayacaktır. Buna görüşe göre, en azından bazı meşruluk şartları itaat yükümlülüğünden önce gelmektedir. Dolayısıyla güç kullanımını gerekçelendirmeyen, meşru zemine oturtmayan hukuk sistemi hukukun otoritesini sağlayamaz. Yani bu tez otoriteye itaat için otoritenin gerekçelendirilmesinin gerekli bir unsur olarak ele almaktadır.
Hukukun en temel ve en önemli özellikleri normatiflik, kurumlaşmış olma ve zorlayıcı olmasıdır. Hukuk insan davranışlarını yönlendirme görevi yaptığından normatiftir. Hukukun kurumsallığı, hukukun uygulanması ve değiştirilmesi genellikle kurumlar aracılığıyla gerçekleştirilmesi ile oluşur. Hukuka uyma ve hukuku uygulama eninde sonunda güç kullanımı aracılığıyla garanti edilmektedir. Bu sebeple hukuk zorlayıcıdır. Dolayısıyla hukuk sistemi bu özellikleri ile uyumluluğuna göre otorite niteliğine sahip olabilecektir.
Hukuk sistemlerini diğer kurumsallaşmış normatif sistemlerden ayıran en önemli özellik, hukuk sistemlerinin insan davranışlarını düzenleyen ve düzenlediği bütün edimler üzerinde düzenleme otoritesi iddia eden en iyi araç olmalarıdır. Hukuk sistemlerinin bu özelliği üç unsuru barındırmaktadır:
- Hukuk sistemleri bütün davranış formları üzerinde düzenleme otoritesinin bulunduğu iddiasında bulunmakta ve bu düzenleme alanında herhangi bir sınırlama kabul etmemektedir.
- Hukuk sistemlerinin bu otorite iddiası bir toplumun bütün otoriter kurumlarının üzerinde bulunan bir otorite iddiasıdır. Hukukun otoritesi en üstün otorite olarak, bütün normatif organizasyonların kurumlarını ve işleyiş şartlarını kapsayan yasaklama, izin verme ve emretme yetkilerini kapsar.
- Hukuk sistemlerinin en üstün otorite olmaları açık sistem olmalarına engel değildir.
Hukuk, insanların yapmaları gerekenin ne olduğunu düzenleme iddiasında olan bir pratik otorite sahibidir. Bu durumda, hukuk insanların pratik muhakemelerine, bu pratik muhakemeleri belirlemek ve değerlendirmek suretiyle müdahale etmelidir. Çünkü hukuk davranışlara ilişkin hukuki standartların gücünü yansıtan bazı imtiyazlara sahiptir ve öyle iddia etmektedir. Bu durumda hukukun otoritesinin üstünlüğüne güvenen kişi, bunu hukukun içeriğinde görmek ister.
Hukuk, otorite ve fertlerin özgürlüğü arasında hassas dengeyi kuran ve koruyan bir sistemdir.Otorite ve özgürlükler arasındaki hassas denge ile düzen ve hürriyetlerinin teminatını sağlama görevi otorite tarafından suistimal edilirse, otorite meşru dayanağından uzaklaşmaya başlar.Toplum içinde yaşayan insanların otoriteye güvensizlik duyguları artarsa, hürriyetlerinin elinden gittiğini hissederse, otorite meşruluğunu kaybetmeye başlar. Eğer bir devlette otorite yetkisini şahsi çıkar ve menfaati için kullanıyorsa, o otoritede devletin varlığı için gerekli sorumluluk şuuru bulunmuyor demektir.
Kaynakça:
Kaplan, İbrahim, Demokrasi-Hukuk-Otorite (Makale), Ankara Üniversitesi SBF Dergisi
Rawls, John, A Theory of Justice,3. bs., Cambridge, Massachusetts, Harvard UP,1972
Raz, Joseph, Hukukun Otoritesi, ClarendonYayınları, New York-2002